
Kaygı
Kaygı insan ruhsallığının en önemli unsurlarından biridir. O nedenle ruhsallığı ve ruh sağlığı alanında çalışan disiplinlerin vazgeçilmez bir biçimde ele aldıkları bir konudur. Dahası psikiyatrinin sınıflandırmalarına giren hemen tüm hastalıklarda (DSM diliyle söylersek tüm bozukluklarda) kaygı hemen daima bir belirti olarak klinik tabloya dahil edilir. Elbette psikanaliz de Sigmund Freud’un kaygıya verdiği önemle birlikte bu geleneğin izleyicisi olmuştur.
Psikanaliz Yazıları’nın bu dosyasına “Kaygı” konusunu önerirken İstanbul Psikanaliz Derneği’nin düzenlediği yakın tarihli iki toplantıda, 2013 Bursa Psikanaliz Günleri ve 2018 Kıbrıs Psikanaliz Günleri’nde kaygının etkinlik konusu olarak seçilmiş olmasından yola çıktık. Elbet- te her iki etkinlikte bu konunun ele alınması rastlantısal değildi. Ruhsal belirleyicilik ilkesini kabul ettiğimize göre tüm seçimlerin bir nedeni olduğunu biliyoruz. 2013’de Gezi başkaldırısının kanlı bastırılışından sonra Bursa’da kaygıyı tartıştık. 2018’de ise Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün artık neredeyse bir yazgı olarak kabul edildiği ve bunun yarattığı kaygının ağır bastığı bir dönemde aynı konuyu seçtik.
Psikanalistler olarak ne bireysel ne grupsal düzeyde içinde yaşadığımız dönemin, ülkenin ve koşullarının dayatmalarından tümüyle soyutlanmamız olası değil. O koşulların hem analizana hem de analiste yaşattıklarının kuramsal karşılıklarını zorunlu olarak bulmalıyız. Psikanalitik kuram analist analizan çalışmasının “bugün ve burada”sında yer almasa da, seans öncesi ve sonrasında analistin yaslanacağı, dayanacağı dahası yardım alacağı bir “üçüncü”yü oluşturmaktadır. İşte belki de bu nedenle psikanalistler çok sık toplantı düzenler, bir araya gelir ve dışardan bakıldığında bitmek tükenmek bilmez gibi görünen kuramsal ve klinik tartışmalara girişirler. Psikanalistler yalnız olamazlar. Bernard Penot’nun dediği gibi “tek başına bir psikanalist şüphe uyandıran” bir kişidir. Bu bağlamda psikanalistin benzer ötekilere yani diğer analistlere, hem dikey (kuşaklar ötesi) hem de yatay (akranlar) düzlemlerde bağlanma gereksinimi olduğunu ve bu gereksinimin dış gerçekliğin zorlamaları söz konusu olduğunda daha da arttığını söyleyebiliriz.
Bu iki toplantıyı psikanalizin yeni geliştiği ve o nedenle hem kaygı yarattığı hem de kaygılandığı iki yerde yapmış olmamız da şüphesiz bir rastlantı değildi. Böylece kaygıyı hem zaman hem de mekân olarak baskın olduğu ortamlarda, insan ruhsallığının dıştan ve içten gelen tehlikelere karşı vazgeçilmez bir tepkisi olarak ele aldık ve onu üzerinde konuşulacak, tartışılacak ve şimdi yaptığımız gibi üzerinde yazı yazılacak bir konu olarak görmüş olduk. O nedenle bu dosyadaki yazıların çoğunluğu Bursa ve Kıbrıs Psikanaliz Günleri’ndeki konuşmaların metinlerinden oluşmaktadır.
Talat Parman
İçindekiler
- sunuş - Talat Parman
- önsöz - Talat Parman
- kaygı yaratan ve gideren baba - Ali Algın Köşkdere
- beden ve kaygı psikosomatik ve hipokondriye bakış - Peykan Gökalp
- tekinsiz - Zehra Karaburçak Ünsal
- korkuyorum sana aşktan söz etmeye! - Bengü Berkmen
- çocukta nevrotik kaygılar - Funda Akkapulu
- erken dönem ve kaygılar - Nergis Güleç
- seansta kaygılar ve psikanalistin birincil tasası - Talat Parman
- gerçeğin eşiğindeki kaygı - Ceylin Özcan
dosya ötesi
- laurent danon-boileau ve onun konferans metni üzerine birkaç tanıtıcı not - Talat Parman
- analizdeki sözde, çağrışımsallık ve eylem - Laurent Danon Bolaeu
- hasetten hasada - Gökçen Yıldızingilizce özetleretkinlik duyuruları